Takdim

Önsöz

H. Hümeyra Şahin “Gerçekle kurgu arasında yazmak” başlıklı köşe yazısında şöyle der: “Yazmak dünyayla bilinçli bir ilişki kurmakla başlıyor. Çocukluktan itibaren zihnimize değen her ses, her görüntü dünyayı keşfetme merakımız içinde kurgumuzun bir parçası oluyor ve ifade etmek istediğimiz şeyi önce zihnimizde planlıyoruz. Sonra çeşitli şekillerde ifade ediyoruz; bazen bir resimle, bazen bir nota ile bazen bir çizgi ile, bazen de bir harfle… Bu yönüyle yazmak bir kurgulama faaliyeti

Hayata dair şahitliklerimi edebiyatın imkânlarıyla biçimlendirerek kayda geçirmeye çalışıyorum. Bunu neden yaptığımı hemen her yazar gibi tam olarak ben de bilmiyorum. Bunun cevabı insanoğlu için iç içe geçmiş, çok katmanlı bir varlık olmamızla eşdeğer bir karmaşa da içeriyor aslında. İçimizdeki benlerin farkına varmak, bazılarını beslemek, bazılarını törpülemek, bazılarını da yok etmek için yazının aynasına ihtiyaç duyuyoruz muhtemelen.

Bu yönüyle yazı benim için bir ayna. Önce insanın kendisiyle yüzleştiği, sonra yaşadığı toplumun renklerinin yansıdığı, toplamda da içinde bulunduğumuz dünyayı yansıtan bir ayna. Varlığı idrak biçimimiz bu aynadan yansıyarak topluma yayılıyor.

Ve elbette bu iletişim ruh akrabalarımızla buluşmak gibi bir imkân da veriyor bize.”

Alaattin Karacayazmak için gerekli yalnızlıktan bahseder: “Yazmak, tefekkür ve tahayyül ister; tefekkür ve tahayyül ise içe dönmeyi; dış dünyadan, kalabalıklardan, gürültüden kopmayı, evrene sadece kendine ait bir odadan -kendine özgü bir temaşa ile- bakmayı gerektirir… Her yazar, böyle bir fildişi kuleye kapatır kendini. Bir tür gönüllü sürgünlük ya da gönüllü yalnızlık!”

2019 yılında yani 70 yaşımda meslekî faaliyetleri bırakınca “gönüllü yalnızlık” içinde gençlik yıllarında okumuş olduğum kitapları gözden geçirip, muhafaza ettiğim bazı e-postalar ile kaydetmiş olduğum köşe yazılarını, bazen hatıralara da yer vererek derleyip düzenlemek, tanıdığım insanların bilgisine sunmak istedim.

“Bütün insanların -bilerek bilmeyerek- istedikleri, çağlarının tanıkları, yaşantılarının tanıkları olmak, herkesin önünde kendi kendilerinin tanıkları olmak… Yazmak, bir ayıklama çabasıdır” der, J. P. Sartre. Bal arısının çiçekleri dolaşarak usarelerini alması ve kovana taşıyarak bal yapması gibi, bahsettiğim kaynaklardan özetlediğim bilgileri belli başlıklar altında topladım. Derlediğim metinleri sıkıcı olmasın diye şiirlerle zenginleştirerek gönüllere hitap etmeye çalıştım.

D. Mehmet Doğan ise yazmayı, “sonsuzluğa yöneliş” olarak açıklar: “İnsan hayatı, anlama ve anlatma çabasından ibarettir; ister sözlü, ister sazlı (ve yazılı). Düşünmek yazmaya evrildiğinde harekete dönüşüyor. Hareket insan hayatının özüdür; insan yaptıklarıdır. İnsanın önce kendine itirazları, nefsine başkaldırması var. Bu hürriyete doğru bir hamle. Bunu başarabilenler, işte o isyan ahlâkı dairesine giriyor. Daha ötesi kendi benini aşıp sorumluluk hissiyle cemiyete, topluma çevrilmek, toplum için emek harcamak. İşin temelinde ise şuurlu veya farkında olmayarak sonsuzluğa yöneliş var.

“Kul olayım kalem tutan ellere” acaba “Nun vel kalem vema yesturun” âyet-i kerimesinin bir yorumu olabilir mi? “Nun! Kaleme ve yazdıklarına andolsun!”

Evinin her köşesinde kitap bulunan Vedat Günyol şöyle diyor: “Önceden okuduğum kitapları yeniden okuyup gözümden kaçan güzellikleri görmek beni çok mutlu ediyor.” Ve ekliyor: “Yazardan çok, iyi bir okuyucu olduğum için okuduğum ölçüde etkileniyorum. Kimi arkadaşlarım, yazılarıma çok alıntı yaptığım için bana kızıyor. ‘Alıntı yapma, başkalarının yazısını içine sindir ve bu yazıları kendine mal et’ diyorlar. Ancak ben bu sahtekarlığı yapamam diyerek bir örnek veriyor: “Montaigne, Denemeler adlı kitabındaki her şeyi Yunan ve Latin yazarlarından esinlenerek ve onlara dayanarak yazmış.”

“Hissederim, söyliyemem” diyerek acziyetinden şikayet eden merhum Mehmet Akif, okuyucularına şöyle seslenir: “Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa; / Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.”

Bendeniz ne şair, ne de yazarım. Emekli bir vatandaş olarak bazı başlıklar altında evimdeki kitaplardan derlediğim birtakım bilgileri arkadaşlar birarada bularak faydalanabilirler, iş arasında ya da öğle arasında ilgi duydukları bir konuyu gözden geçirip dinlenmiş olurlar. Böylece gönül veya ruhlarında iyiliğe yönelik bir fayda sağlandığı taktirde, Covid-19 nedeniyle “Hayat eve sığar” uygulaması kapsamında evde kitaplarımın arasında geçen zamanı boşa geçirmemiş kabul edeceğim. Zira “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir(Zilzâl, 99/7). Faydalı olma çabası bizden, başarı Allah’tan. Selâm, sevgi ve hürmetlerimle…

Bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir